8 Ocak 2012 Pazar

Üz Damlaları ve Sevgi Sanatı


Yağmur kadardı öbeklekmiş sevdalarımın ıslak anıları
hep sana koşmadım mı? o kafiye şemalarının akışkan geçişlerinde
nedense ölen hep ben olurdum truva atının içinde
ama yavaş yavaş..
ve hızlı hızlı içilen bir sigaranın izmarit ıslaklığı değilmişdi
seninle dudak dudağa gelebilme imkanın izdüşüm uzaklığı
ben karların arasıdan gülsem sana, sen yaz sıcağında hatırlar mısın bunu
Denizin dibinde yılana sarılsam
kaç ömür bilirsin o halimi
Cenneti bana anlattığından bu yana
Cehennem bana daha özgür vatan
en azından her insanın kendi şeytanı var..
Ben seninle yanyana
hatta kolakola bir uzaklıkta
çekemem seni içime o kadar yakınsa anılar
ama uzaktan uzağa bir geçişse bu aşk..
Ama bir aşksa bunca geçiş
tüneller yaparım fazla yorulmadan sevebil diye
ucuz pantolonların ceket üstü sipariş hattı gibi
tanışmak bir sıra başında ekmek alırken osmanlıca ağzıyla
tanışmak ve unutulmak
işte orası zaten şiirin ana hattında bir tema
konusu bile hüzün dolu bir gecenin
hücumunda gizlenmiş birkaç hecenin
sembo-sürreal tavrıdır bu ağlamaklı yıldızlar
ama bu gecenin doruğunda karlar
karların içinde gözyaşının sıcaklığı
her insanın bir defa tattığı ama senin
binlerce yıldır üzerinden bir yağmur gibi çıkarıp attığın
gözleri kamaşmış acılar..
Hoşçakal..

3.Ekim.2011

2 yorum:

  1. Herşey bir dizede hıçkırarak başladı...
    Bir kimsesiz buse kondurdun yanağıma beni kimsen yapmak için...
    Ve bir kırık veda sonra büyük tutku ardına...
    Gidip,
    Arkanı dönüp baktığında öncesinden çok daha şiddetli koşup,Çok daha güçlü sarılmak için...

    dai'SY'

    YanıtlaSil